4 Eylül 2009 Cuma

Dünya

Şöyle ki son zamanlarda ciddi anlamda düşünmeye başladım şu Herşey Değişir durumlarını. Ki gerçekten de herşey her şekilde yada sadece bir şekilde değişebilirmiş. Yaşanmışlıklar öyle filmlerde olduğu gibi çabucak yada çok çok zor unutulmuomuş. Her şeyin bi adabı, yolu, yordamı, dengesi bişeysi varmış işte.

Şimdi yeni bi dünyam var kendi görüş açımdan tanıdığım. Aslında geri dönülmemesi gereken köşelerden döndüğüm, söylenmemesi gereken sözler söylediğim, bir zamanlar vicdanımın durduğu yerlerde yeşil ışık yanıyo şimdi biraz korkutucu bi durum bu aslında. Resmen korkunç bi şekilde kimsede olmadığı şekilde değişiyorum. Canımın yanmaması için kaçmak da dahil elimden gelen her boku deniyorum! ama şimdi kendi gözlerimle gödüğüm ve algıladığım yeni bi dünyam var ki bakış açımı kimsenin değiştirmesine izin veremem.

Bazı şeyleri daha önceden bilmek gelecekte olacakların daha yumuşak gerçekleşmesini sağlayabilir mi? Hayatınızdaki akli dengesi bozuk insanların içinden neler geçirdiğini daha önceden bilmek bize ne kadar yarar sağlar? Onlarla o zamanı geçirmemiz gerekli belkide. İçimizde eksik olan yada fazlaca yumuşak olan yanları sertleştirmektir belki görevleri. Eksik yanım fazlaca yumuşak olan ruhumdu. Eğrilir, kıvrılır, içimden binlercesini geçirir belkide saklardım hiçbişi olmazdı. Öylesine keskin gelen darbeler keskin oldukları için parçalanmadan geçerlerdi içimden yada bana böyle gelirdi, parçalanmadığıma sevinirken dağıtırdım dört bi yanımı herkese. Kirlenirken, incinirken, birileri düşlerimi örseleyip yok ederken yaşamak yüreğime ağır gelmezdi, umudumda kalan umurumda olurdu. Taa ki birgün bunca direncin bir hiç olduğunu anlayana kadar. Yaşanabilecek en gereksiz hayatı yaşadım tam 2 sene boyunca! Yapılabilecek neredeyse bütün hataları yaptım ve yaşımın gereği gibi davranmadım. Aslında doğduğum günden beri yaşımın gereğinden fazlasını yaptım ben aahh en büyük hata bir gencin benliğine yerleşen! Annesinin sıcacık karnından çıkarıldığı halde deli gibi ağlamadan doğan salak saçma bi varlığım. Ağladığımı göstermeden ağlma sebeplerime 18 sene barındım.

Şimdiyse ufak tefek adımlar atarak doğru mu yanlış mı düşünmeden canımın istediğini yapıyorum. Yürüyorum avaz avaz boğazımda bir şehir hıçkırıkla yukunarak yürüyorum, ardımda bir çocuk bakıyo arkamı dönüyorum ona ve yürüyorum. Mecburum sanki çocukluğumdan beri çocuk olmamaya.

Hayatı, gri tonların farkına vararak yaşamak güzeldi benim için ama çelişkiliydi çok. Doğrularım, yanlışlarım bir bin bilinmeyenli denkleme dönüşüyodu çoğu zaman ve bunu çözebilen bir tek benken hareketlerimin amacının anlaşılmasıda bi o kadar zor oluyodu. Karmakarışık yaşamakda bi yere kadardı. Bitmeliydi... Bitirilmeliydi... Geri dönüşlerin kabuslarını görme vaktiydi. Geri dönüp hata yapma vakti.

Herkese, herşeye, hayatımda hiç olmadığım kadar kızgın ve kırgınım tüm dünyaya. Hiçbi zaman şartlar beni içine almadı, düşümedi, taşınmadı bu kız napar, ne hisseder, ucundan kıyısınan bi ipuçsu falan versek mi die. Kimi zaman kendi dostlarım bile açık açık konuşamadı benimle. Sorumluluk.. Zor bi olgu var olduğu zaman çok çetin ceviz olunabilio. Hüzün... üzgünüm. yıllar boyu ağlamamanın nası bir yük bindirdiğini üstüme şimdi daha iyi anlıorum. Ağlayamamanın yükünden fazla değil ama. Tüm bu anlamalar, ağlamalar, ağlayamamalar, histeri krizlerinin aynı saniyeler içinde benliğimde vuku buması beynimi patlar derecesine getirdi

Yazar tıkanıklığımın en büyük nedenisin dünya. Aynı gökyüzü altında mutlu ve mutsuzu nispet olarak barındıransın. Köpürüyorum sana, nefretimsin

1 yorum:

  1. Yazdıklarını okurken insan anlattığın şeyleri yaşıyor, hiç bi bilqimiz olmamasına rağmen.

    YanıtlaSil

Bi yorum yapsana sende =)