29 Eylül 2008 Pazartesi

üşeniyorum öyleyse...

Juan öldüğünde kendisini hayatı boyunca hayalini kurduğu konfor ve güzelliklerle dolu harika bir yerde buldu. Beyazlar içinde biri yanına yaklaştı ve şöyle dedi :

- Her ne istersen almaya hakkın var: tüm yiyecekler, zevkler, eğlence… Hepsi emrine amade.
Buna müthiş sevinen Juan hayatta isteyip de yapamadığı her şeyi diledi, doya doya yaşadı. Bütün bu zevklerle dolu geçen yılların sonunda beyazlar içindeki adama gidip şöyle dedi:

- İstediğim her şeyi yaptım. Şimdi uğraşabileceğim bir iş istiyorum ki kendimi yeniden faydalı hissedebileyim.

- Çok üzgünüm, dedi beyazlı adam. Ama sana veremeyeceğim tek şey bu. Burada hiç iş yoktur.

- Sonsuza dek bezginlik içinde mi yaşayacağım yani? Tüm zamanımı böyle sıkıcı halde geçireceğime binlerce yıl cehennemde kalmayı yeğlerdim.

Beyazlar içindeki adam yavaşça Juan’ın kulağına eğildi ve şu sözleri fısıldadı

- Sen nerede olduğunu sanıyorsun ki?

canlarım... tembellik güzeldir ama ne biliyim, bi süre sonra tembelliğiniz sizi sevgilinizden ayrılmaya üşendiricek boyuta gelirse çok mutsuz olursunuz çok

işin özsuyu : üşeniyorum öyleyse yok oluyorum...

...

Bir şövalye mecbur olduğu için çok çirkin, yaşlı bir cadıyla evlenmek zorunda kalır. İlk gece cadı odasında yalnızken, şövalye hiç istemeyerek odaya girer ve karşısında çok güzel genç bir kadın bulur. Şaşkınlıktan konuşacak hali bile olmayan genç adam, güzel kadına cadının nerede olduğunu sorar. Kadınsa :

“Cadı benim” diye yanıtlar. “Ben günün sadece yarısında çok genç ve güzel bir kadın olurum, ama diğer yarısında mutlaka çirkin ve yaşlı olmak zorundayım. Gece mi yoksa gündüz mü güzel olacağıma sen karar vereceksin.”

Şövalye seçimi kadına bırakır; neyi seçerse seçsin onun kararına saygı duyacağını söyler. Genç kadın ise sevinçle şu şekilde yanıtlar:

“Sen bana kendi irademle seçme hakkını verdin ve kararıma saygı duyacağını söyledin. Böylece üzerimdeki lanet kalkmış oldu, bundan sonra sonsuza dek genç ve güzel bir kadın olarak kalacağım.”

...ve Morpheus dedi ki...

Hiç gerçek olduğundan emin olduğun bir rüya gördün mü? Ya bu rüyadan hiç uyanamasaydın o zaman gerçek dünya ile rüya arasındaki farkı nasıl ayırt ederdin?

Filmler Filmler Filmler...

Öncelikle önceden söz verdiğim film konusuna döndğümü belirtmek istiyorum. Geç kaldım yine tamam tamam mızıklamayın ve şimdi filmlere geçelim. İzlediğim en güzel filmlerden biri olduğunu belirtmeden geçemiceğimle başlamak istiyorum. Aslında buraya yazıcağım bütün filmleri çok beğendim boşa geçen bir saniyem bile olmadığına kalıbımı basarım hatta =)

ama öncelikleeee!!...
STARDUST
Düşen bir yıldızın hikayesi...
Aslında herkesin hikayesi, yani filmdeki herkesin. Duvarla ikiye ayrılmış gerçekle büyü arasında yalnızda bir kırık açıklık bulunan 2 şehir, düşen ve mutlu olunca parlayan bir yıldız, aşkını ispat etmeye çalışan bir delikanlı, ona aslında aşık olmayan bir kız, köle bir prenses, yıldızın kalbini isteyen 3 gençlik heveslisi cadı, babaları ölen ve kaçan bir kolyenin peşinde koşturan alçak prensler, yıldırım toplayıp satarak geçinen bir korsan, eğlence, büyü, komedi, drama, Robert De Niro, Michelle Pfeiffer, bir masalda olmasını isteyebiliceğimiz iyi, kötü herşey var bu filmde. izleyince eminim benim kadar seviceksiniz ama önce biraz fotoğraf görün belki yardımı olur=))


24 Eylül 2008 Çarşamba

uzak...

ne kadar yakınsam o kadar uzak,ne kadar uzaksam o kadar yakın;ben en yakın uzaklık ya da en uzak yakınlık oldum hep neyse....o her neyse! neyse...
özledim bi onu özlemezken herkesi özledim ama onu özlemedim hep en yakınken artık ona en uzak yakınlık oldum
değişmicem dedim çünkü onunda benimle değişmesini bekledim
18 yaş sendromu dedi
kendini beğenmişlik dedi
envayi çeşit şey dedi
yuttum
şerefsizim bidaha telefonda ağlarsam
ağlamadımda
en başından hataydı belki
en başında en uzak yakınlıktım ben
en başında dostum olmalı herşeyini anlatmalıydı ama ben hep herkese oldugum gibi en uzak yakınlık olmalıydım ona yada en yakın uzaklık
ama uzak olmalıydım
o herneyse daima uzak olmalıydı, ne kadar yakınsam o kadar uzak kalmalıydım
uzaklığım azaldıkça yakınlığım ağır bastı
yaklaştıkça girdi sınırlarıma
yaşamıma girdi yerleşti oraya
ne kadar uzağım desemde
o kadar yakınım aslında
ne kadar yakın olmaya çalışsada
o kadar uzak gelirken bana yakın davranmaya çalıştım ona
bir mucize bekliyorum şimdi
en yakındaki uzaklıktan bir mucize
en uzaktaki yakına dokunabilicek bi mucize...

15 Eylül 2008 Pazartesi

Selena'nın yeri ayrı

Televizyon giderek güzel yapımları sağlıklı şeyleri hayatımıza sokuyo sansak da çaktırmadan aslında beynimize beynimize işleniyo bişiyler ve diyorum ya çakmıyoruz.

bugün aynı şeyi konuştuk okulda. Yok o dizi yok bu dizi he bide Dct.'un dediği gibi

- her yer perili cinli dizi doldu uçuşuyolar her yerden bu ne ya milleti adam yerine koymuyolar sihir mihir ama tabiiiiiiiii Selenanın yeri çoook ayrı bende...

=))

Dediklerimizi Duymuyoruz

Bugün okula gittim ''Yiiihhhhhuuuuu'' millet ikinci haftasında biz daha yeni başlıyoruz enteresandır sınıflar bölündü birleşti bilmemne bizde hiiiç bi değişiklik yok Hakkan hoca ders işledi hemen vakit kaybetmeden

yılın ilk sesli okumasını ben yaptım sonrada okunan konuyla ilgli bişi sorulur ya hep hoca sordu biz el kaldırdık konuştuk

ben bile farkında değildim olanların esasen herkes kendi görüşünü ve kısmen doğru olan görüşlerini söyledi

hocanın asıl beklediği benim birkaç saniye önce okuduğum şeyi duymaktı ama ben dahil kimse bunu söylemedi

sanki ben hiç okumadım, sanki kimse dinlemedi, sanki takip edilmedi

aklımız başka yerlerde şu sıralar sıkıntılar çok gibi yada eserikliyiz ondan belki =)

yinede 75 dk gazete okuyan bi toplumun bireyleriyiz ve söylediklerimizi dediğimizin farkında değiliz. Duyar sağırlar olmaya başladık...

gülümseme

Pek çok şeyi bir doğruya çeviren eğridir...